Bu başlıktan kendimi kurban gibi hissettiğim anlaşılmasın. “Ne ekersen Onu biçersin” felsefesine yürekten inananlardan biri olarak hataların %90′ından yüksek bir bölümünün en az iki kişi tarafından oluştu(rul)duğunu bilen biriyim. Elbette ortada bir hata yoksa, o halde tek taraflı bir sapmadan bahsedilebilir.
Ben kaderimde mi var mayamda mı bilmiyorum ama zor mutlu olan biri değilim. Çok basit şekillerde mutlu olabiliyorum. Mutlu olduğumda da mutlu etmek istiyorum. Bu hepimiz için de böyle bana kalırsa. Mutlu etmek istediğimde mutlu olmayan, hatta buna “anormallik” gözüyle bakanlarla ise anlaşamıyorum.
Aslında normallik, anormallik denen şey algılarımızda saklı bana kalırsa. Siz saplantılı ve kasıntı biriyseniz biri size içten bir jest yaptığında bunu yüksek egonuz ve kibriniz nedeniyle “anormal” olarak değerlendirip, size yapılan o jesti, o inceliği ayağa düşürürsünüz. Ya da aklı yetmeyen biriyseniz bir dehayı “anormal” olarak değerlendirebilirsiniz. Ortaçağ kiliselerinde cadı diye yakılan onca insanı düşünün. İşte bu yobazların o insanları yakma nedeni ”algı” bozukluklarındandır. Bakın ben de o yobazların algısını bozuk olarak değerlendirdim, ama onlar ise kendi algılarını düzgün olarak görüyorlardı. Algı her yerde, herkeste. Bir insan bir algı. Ben o yakılan insanları belki deha ya da muazzam zeki olarak değerlendirebilirim. Ama onları cadı ya da deli diyerek yaftalayıp yakanlar onlara “anormal” demiştir. Onların algısı buna yetmiştir çünkü.. Halbuki medeniyet geliştikçe ve insanlar bilgilendikçe kimin anormal olduğu tarihe yazılmıştır. Sonuçta her insanın değerlendirmesi farklı düşüncelere yani farklı algılamaların sözlü ifadelerine dönüşebilir. Bu algı meselesi; insanların arasındaki karakter farklılıklarını ve hayata bakış açılarının zıtlığını anlamak için doğru formüldür.
Bana dönecek olursak.. Güçlü biriyim, kurban olduğunu düşünmeyen ve hayattan kopmayan. En ufak belki de fukara tesellisi denecek şeylerden dahi mutluluk ilhamı alan ve neşeyle gülen, kahkahalar atan. Sonunda da bana bu ufak ya da büyük, oranını pekte önemsemediğim mutluluğu yaşatanlara mutluluk verici duygular yaşatma inceliğini düşünen. Ve bunu yaptığımda iki misli mutlu olacağımı bildiğim.. Ama ne yazık ki bu iyi niyetime ve inceliğime sürekli olarak beklenmedik geri dönüşler alan.. Onca kırıcı ve kaba davranışa rağmen, ardından hep adım atma gerekliliğini yine kendinde bulacak kadar enerji dolu ve kendisiyle barışık. Ancak herşeyin bir sınırı, kredisi ve sabrı olduğunu düşünen.. Sonuçta iki gün mutlu, bir gün mutsuz edilen. Ve kalp yarasının o iki günlük mutluluğa bedel olduğunu hisseden.
İki gün “normal” bir gün “anormal” algısının sebebi belki de ”yaşatılan” bu tutarsız durumdur.