Çilekli siyah süt de ne ola ki? Aaa Niğdeliler gibi konuştum, şimdi “birisi” olsa: “şuna bak köylüler gibi konuşuyo” derdi. hepimiz köylüyüz hepimiz Niğdeliyiz halbuki, di mi? Bu ne şişinmece?!
Dün günüm tam anlamıyla siyahtı. Migrenim de tuttu tam siyah oldu. O sinire rağmen bi kahvaltı ısmarlanmasını çok isterdim. En azından kuru bi simit ya da sadece bi kutu vişneli meyve suyu bile olsa olurdu. Aç karna yolculuk yapmak/yaptırmak tercih edildi tüm zorba görkemiyle. Tepemde kapkara bi bulutla, cumartesi olmasından dolayı iş stresinden sıyrılmış insanlar çevremde bıcır bıcır gülüşüp, koklaşırken o kara bulutun siyah gölgesinden ve gök gürültülü sağnak yağmurundan kaçmaya çalışarak (ama başaramayarak) üşütmüş halde eve girdim.
Üşütmekten midir aç karna kuru boğazla bağrışmaktan mıdır tam çözemedim ama, gırtlağımdaki acı dayanılmazdı. Bu acının üstüne o gırtlakla bi de Garanti Bankası’nı arayıp müşteri hizmetleriyle dalaştım elde var iki oldu. Müthiş ballıyım ben varya ben felaket şanslıyım kara bulutları tepeme toplama konusunda. Yalnız müşteri hizmetlerindeki kıza bi notum olacak: çok çok pardon hayatım, amacım “benim etimden sütümden faydalanamazsınız” demekti, kısacası yani şahsına değildi o sövgüler, “siz hırsızsınız, dolandırıcılıktan başka bişey değil bu” demeler filan. Kişisel bişi değildi şekerim, umarım üstüne alınmamışsındır. Aslında telefonu yüzüne kapatmadan önce: “umarım seni üzmemişimdir, seninle bi ilgisi yok” dicektim ama havam buna müsaade etmedi. Gerçi o çocukların umurunda bile değildir artık eminim bu andavallıklar, hakaretler filan.. Kaşarlanıp çakal oldularsa tabi.
Aşağıda o kadar yorum yapılmıyo dedim yine 10′un altında yorum gelmiş. “Pehh be çilekli süt sen bitmişsin, bu blog camiasında senin yerin blog mezarlığıdır artık!” mı demeli, yoksa “yorumlara bağımlı olmayan daha özgür ve daha kendiyle barışık bi blogger camiası için el ele” mi? Hımm sanırım biraz düşünücem bunu.
Sen sev ki, sevil.